15 Kas 2009

Kendimi dinliyorum yasal yollardan. Zihnimdeki cunta boş durmuyor. Darbe belgeleri uçuşuyor kafamda. Kelimeler harekete geçmek için bir işaret bekliyor. Yönetimi ele geçireceğine kesin gözüyle bakıyor cümleler.

Yanılıyorlar!

Suçüstü yakalıyorum hepsini. Karga tulumba gönderiyorum mantığımın parmaklıkları ardına. "Daha çok çizik atacaksınız duvara" diyorum gururla...

30 Tem 2009




baksana talihe mal verir kimine..
seni vermiş benim gibi birine..
baksana talihe mal verir kimine...

kim taktı
bu şarkıyı dilime?..



21 Mar 2009

Soru


Sağdaki şekil neyi ifade eder?

a) hayat

b) hayat

c) hayat

d) hepsi



22 Şub 2009

- Alo iyi günler.

- İyi günler

- Ebruli hanımla mı görüşüyorum?

- Evet benim, buyrun?

- Rain-BOĞ çağrı merkezinden arıyorum.

- Ne?! Yine mi?! Yok artık! Tamam da siz beni daha önce 2-3 kez boğmuştunuz…

- Telefon numaranızı bize feşmekan arkadaşınız verdi.

- İyi de, falan ve filan arkadaşlarım da adımı vermişti de boğuşmuştuk biz zaten, onu anlatmaya çalışıyorum.

(Hatun istifini hiç bozmadan devam etmekte. Bu nasıl bir meslek aşkıdır Allah’ım.)

-Feşmekan arkadaşınız Rain-boğ’un olağanüstü avantajlarından sizin de faydalanmanızı isedi.

-Eksik ol(sun)masın. Ama…..

- Haklısınız size daha önce birkaç kez daha dadanmışız ama boğamamışız. Ha, yanlış anlamayın kesinlikle almak zorunda değilsiniz. Fakat sizi yeni bir boğma girişiminde bulunabilirsek, Feşmekan arkadaşınız bizden halı yıkama aparatı kazanacak. Tabi eğer arkadaşınızın bu fırsatı kaçırmasını istemiyorsanız. Oysa Feşmekan hanım da Ebruli hanım beni kırmaz demişti…

(Zavallı Feşmekan hanım türlü psikolojik baskılar altında, boğazını kurtarabilmek için vermiş ismimi. Daha önce benim de başkalarına yaptığım gibi. Taciz prosedürüne göre, tanıtıma gidilen herkes ev hanımlarını rain-boğma halkasına katılıyor.)

- İyi de bu olağanüstü avantajlı zımbırtı zaten halı yıkama makinesi değil mi? Yeni kurban listesi oluşturmayana vermiyor musunuz? Hani şu bana tanıtıma gelen hanımın, bastıra bastıra, tane tane söylediği 3000…300…50… euroluk ücrete dahil değil mi aparat? Bir önceki buharlı ütü hediyesi daha inandırıcıydı.

- Sadece bir uğrayacağız hanımefendi. Hem tanıtım yapan öğrenci arkadaşlarımıza faydanız olacak . Satın almasanız bile onlar tanıtım yapma karşılığında pirim alıyorlar.

(Feşmekanla aramda fitne girişimleri sonuçsuz kalınca B planına geçiyor. Bir seferinde A planını bir seferinde de B planını yemişliğim var. Arkadaş toplantılarında yakalandıklarımı saymıyorum. Öğrenci olayı da yalan. İki defa evime tanıtıma gelen hanım evli, çocuklu, Rainbow sayesinde köşeyi dönmüş bir hanımdı. Bu sıklıkta görüşmeye devam edersek kanka bile olabiliriz. İkna yöntemleri de çok tehlikeli. Kadının gazına gelsen akşam evde aile faciası çıkar. “3000… 300… 50… eurocuk bir süpürgeyi bana çok mu görüyorsun?” diye başlarsın kavgaya…)

- Orijinal bir C planı yoksa bu boğuşmayı burada keselim. .

- Hava temizleyicisini indirimli verebiliriz size…

- Hah! Ben de bunu istiyorum zaten. İndirin ellerinizi boğazımdan. Boğucu ekibinizi uzak tutun ve havayı temizleyin lütfen. İyi günler.

(Lafım ürüne değil, pazarlayanlara. Süpürge alınmasın. )


24 Oca 2009


Hüdanur dört yaşında. Her gün huy değiştiriyor. Bu aralar sahiplenme sendromu yaşıyor. Her şey kendisinin olsun istiyor. Kıyafetlere, parfümlere, çantalara, kitaplara, salata kaşığına, soğan tahtasına, ekmek sepetine, biten soda şişelerine, yağ tenekelerine, çay kaşıklarına, bozuk paralara, ona, buna, şuna kısacası her şeye sahip çıkıyor. Kimini dolabına, kimini çekmecesine kimini oyuncak kutusuna, eşofmanlarının ceplerine, oyuncak bebeğinin ceplerine dolduruyor da dolduruyor.

Önce izin istiyor "Canın istiyorsa bu benim olsun" diyor. Canımın istemediğini anlayınca da "peki o zaman şimdilik olsun" diyor ve cevap vermemi beklemeden kaptığı gibi götürüyor zulasına.

Sürekli soru soruyor. Mâkul cevap alana kadar soruyor. Cevap versem de akabinde beş N bir K soruları geliyor, isyan ettirene kadar soruyor.

Bu gün yine sorularla cedelleşiyordum. Tamamen başka bir konu hakkında sorular soruyordu. Birden: " Anne, numarası kaç?" diye sordu. "Kimin?" diye sordum. "Allah'ın" dedi. Market kapandığı için meyveli yoğurtları Allah'tan isteyecekti. Allah'ın telefon numarasını soruyordu.

"Numarası..... d-u-a.. galiba... evet dua ..." diyebildim sadece.

Hüdanur o soruyu geçeli çok olmuştu ama ben hâlâ cevap üzerine düşünüyordum...

19 Oca 2009

ayna görmemiş "ân" ve "zaman". ikisi de bilmez kendini...

Haddini bilmez bir ân, mesut, bahtiyar bir ömürle kıyas eder kendini. O kadar inanır ki büyüklüğüne, zaman, istediğinde bulandıracağı berrak bir sudur onun için. Bekleye bekleye keskinleşen konsantre bir zehir şişesi gibi çalkalanıp, köpürüp, fışkırır damıtılmış zamanın her bir ögesine...

Hasta eder, koltuk değneklerine mahkûm bırakır, yarı felçli ihtiyar gibi. Atmosferle keser de irtibatını, bir bozulup bir çalışan eski bir oksijen makinasından gönderir ciğerlerine, yaşamak için muhtaç olduğu havayı. Bağışıklık sistemi çökmüş bir kanserli gibi basit bir mikroba yenik düşer zaman...

Ân o kadar inanır ki büyüklüğüne, egosundan akıl ve irade de alırlar nasiplerini. Zamanı koruyamaz olurlar, iki çelimsiz asker gibi. Savaşmaktan yorulur, şimdiye kadar hiç hakkını veremedikleri silahlarını külliyen bırakır, beyaz bayrak açarlar. Tahakküm ân'ındır artık...

Ân o kadar güvenir ki kendine, zaman ne kadar hızlı koşarsa koşsun, açamayacaktır arayı. Çevik olduğu kadar sinsi gider zamanın ardından, her vakit ensesindedir nefesi. Ân'dan ürker zaman. Tembel kaplumbağa misali bitiş çizgisini daha önce geçmesinden korkar.

Bir el uzanmalı şimdi. Ya sıçrayan çamurlardan arındıracak zamanı, ya da boğacak ânı kendi bataklığında. İlelebed kurtulmamacasına, kendi kopardığı fırtınanın girdabına itecek.

Onunla birlikte batmadan... Ustaca...

5 Oca 2009

en güzel beyaz


Yer ve gök aynı renkti. 2 saat yürüdüm. Düştüm kalktım yine yürüdüm. 4 yaşlarında bir erkek çocukla babasının yaptığı kardan baba oğula bayıldım. Anne kız versiyonunu yapmak istedim ama moraran ellerim buna izin vermedi. Kardan çocuğun elinden düşen çam dalını tekrar yerine iliştirdim, esere emeğimi kattım. Kocaman poşetleri kızak yapıp kaydım. En son 96 yılında karla bu kadar samimi olmuştum. Ertesi sabah yağmur başladı, gözlerimin önünde eridi kardan aile.

Şükürler olsun rahmetinin her şekline...

1 Oca 2009

karıştırdığın çorbanın girdabında kaybolmak


2000'den adım adım uzaklaşırken, hayalimdeki 2000'li yıllara bir adım bile yaklaşamamanın verdiği hayal kırıklığı içerisindeyim. Ne hayallerim vardı jetgilliğe dair. Uçan arabam olacaktı, gökyüzünde fink atacaktım. Hava trafik polisinden kaçmak için gökdelenin yüz bilmem kaçıncı katındaki açık pencereden içeri dalacaktım. Her bi şey otomatik olacatı. Dişlerim otomatik fırçalanacak, saçlarım şekillendirilecekti. çeşit çeşit sofraları bir düğme yardımıyla kuracak, sonra da kurum kurum kurulacaktım. Yemekteyiz yarışmacılarının kralı gelse bir 'kıl'lık yapamayacaktı. Her evde bir hizmetçi rozi olacaktı. Arada sakarlık yapacaktı, "söktürtme bana devrelerini" deyip azarlayacaktım.

Buradan bilim adamlarına seslenmek istiyorum! İnanmıyoruz artık 5.güç'teki safsatalara da. Evinize gidin, ailenizle vakit geçirin. Zaten o film 23. yüzyılda geçiyordu. Bu gezegen o kadar yaşamaz.

(Allahualem.)